Kalabalığa karışmıştım. Kalabalıktaki insanların hepsi teker teker hayatın geçmesini bekliyordu sanki. Aynı anda. Bekleyişin uğultuları. Şu an yaşadığım durum günler önce hiçte bu kadar yakınmış gibi gelmiyordu. Birkaç kez gözlerimi açıp kapattım. Bu süreç bir göz açıp kapamakla tamamlanacaktı sanki.…
Sevgili arkadaşım Ezgi'nin kaleminden... Ben hasta bir adamım. Ruhumu en bilinmez, en yalnız köşelere sürükleyen, zihnimi tuzağa düşürüp, her şeyi, herkesi hatta kendimi bile bana yabancı eden ama asla öldürmeyen bir hastalık bu. Bu hastalığa ne zaman, nerede yakalandım, tam…
Şarabımı, üstünde içi boş kırmızı bir ajanda ve çarpık cümlelerle dolu kağıtlar olan yuvarlak masama koydum. Bütün ev vanilya ve küllük kokuyor. Pencerenin önündeki usul usul cama vuran ağaç gibi yalnızım şimdi. Bana hediye ettiği pikabının yanında duran, eskimiş fotoğrafımıza gözüm…
Düşündükçe zaman yavaşlıyor. Düşüncelerime ara vermeden, bir yudum daha almalıyım şarabımdan. Ha söylemek isterim ki, bazen kalabalıklar içinde yalnızım.