Kafanızı her kaldırdığınızda var olduğunuz gezintiden, göğe baktığınızda bir sonraki aşamada, daha mı yansız, daha mı gizemini kaybetmemiş gelir? Tebessümünüz ait olduğu yerde, emin olduğunuz yüceliklerde.
Hayatın, yaşamaya değer olup olmadığına karar vermek beni delirtiyor. Yoksa Sartre gibi, hayatın önceden yazılmış bir anlamının olmamasının soğuk farkındalığıyla mı boğuşuyorum? Düşüncelerim varoluşuma tahammül edemiyor. Saçma, her şey çok saçma! Beni bu noktaya getiren neydi? Bir pusulamız bile yok.…
Yetişmem lazım (neye) gibi yürümediğiniz sokaklardan bahsetmiyorum. Her yürüdüğünüzde kendi kendinize ve sırf dardı diye kafalar mırıldanıp tiksinerek baktığınız sokaklar, gözünüzü acıtan matlıkta gri hapishaneler, uçsuz bucaksız bir çayırda çırılçıplak koşarken beyaz ışıklı duvarlara uyandırıldığınız o boş kalabalıklar (tam hatırlamıyorum),…